У нас вы можете посмотреть бесплатно Üçüncü Bab: Şivekâr'ın Yolculuğudur - İsmet Özel или скачать в максимальном доступном качестве, которое было загружено на ютуб. Для скачивания выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса savevideohd.ru
*Niaz Diasamidze - Mandariinid **John Everett Millais - Ophelia (1851) Eskiler iz sürerdi. Biz muttasıl arıyoruz yeni insanlar. Arıyoruz âlemin iç yüzünden zihnimize Yansıyan bir tasarımla gerçeği. Şivekâr bizden biri Yola çıktı yolu bilmeden Arıyor bir hedef gözüne kestirmeden Aradığı ne sevgili, ne efendi, ne sultan Özünü harekete geçiren onun Kanını kaynatan candır düpedüz kendi canı. Yol canlılıkla mukayyet Gitti deriz Ölenler için Yalnız yaşayanların işidir Yola çıkmak, yolu kat etmek. Şivekâr olduğuna Olmasını istediği için inandığı O bir, biricik can için yola koyuldu Canını koydu yola Öyle bir başka ben Bulsun ki Ben’i bütün şemailiyle onda bulunsun Başkada bir ben yok ise Yere çalınsın rüya Benle Başka yok olsun. Eskiler aramaz, iz sürerdi. Bilirlerdi Evet’le Hayır arasına Belki Sokulduğunda Felaket gelir. Noksanı fark ederlerdi, çünkü bütünden Nelerin koptuğu besbelli. Dağılmak eskilerin dilinde Ufalanmak anlamına gelirdi İz sürerlerdi irileşmek, ulaşmak, toparlanmak için Biz yeniler bir an önce dağılsak bari deriz Korkarız kaybolmaktan çokluk içinde. Şivekâr korkmadı kaybolmaktan Daldı çokluğa can havliyle Dedi bulsam da Hüsnü Yusuf’u Onun gibi kaybolsam keşke. Kaç yıl geçirdi Şivekâr arayış içinde? Neler yaşadı? Biz yeniler yüz kızartan soruları hemen atlarız. Saklarız Arayan ve arayışın süre gittiği ortamın Yek diğerinden ne paylar aldığını. Dünyada Çözülürse dünyayı Issız kılacak bir çelişki vardı Bir çekişme vardı dünyada azgınlık fışkırtan Taraf olunduğunda. Aradı Hüsnü Yusuf`u Şivekâr Hep geciktirilmesi gereken o çelişkinin Susmayanı sağırlaştıran çekişmenin ortasında. Yalnız arayan bilir acımasını Aramamak acımamak demektir Küçümsenecekse Memnuniyet küçümsenmelidir Dünyanın dönmekten memnuniyeti İnsanların utancı dünyaya dönüşmekten İnsanlar Onların birer kırba hepsi Dış tarafları köseledir Hepsi içinde taşır içilecek şeyi Utanır ıslanmış köseleden insanlar SAHİPSİZ BİR UTANÇ HEPSİ. Şivekâr önceleri Arayışın ilk aşamasında Bu utancı sadece seyretmekteydi. Evden ayrılırken bohçasına koyduğu birkaç altın Takındığı birkaç parça mücevher Bir şehirden başka şehre göçerken Dağlar aşıp ormanlardan geçerken Sıyrılıp yol bulmayı ona kolaylaştırdı. Daha sonra ve fakat İnsan dedikleri o sahipsiz utançla Yaptığı pazarlık fena tartakladı onu İnsanlık utancından En külliyetli payı o aldı. Aradı Arayış ibresinden gözünü ayırmadı Karnı aç Üstü başı lime lime Artık narin ayakları çiziklerle dolu Dirsekleri de yara kabukları Gerçi bu kadarı, böylesi Başlarken hiç akla gelmezdi Lakin hayret! Arayana yoksulluk eziyet vermiyor Arayanın aramaktan başka derdi yok. Vakti bilmek için Diyor kendi kendine Haber almak sadece bir başlangıçtı Aradıkça dirisin Aradıkça mecalsiz kaldı kibrin. Aradın ve anladın Haber almakla yol tüketilmiyor Arayış sahicilik vaktine erişsin istiyorsan Senin kendin Haber olsa gerektir. Bak işte Bir parça kuru ekmek Kim bilir kim düşürmüş Kim bilir kim ekmeği bir kenara Ayakaltından çekmiş. Ne de sert! Şu akan derecikte biraz ıslatsam ekmeği Diye düşündü Şivekâr O zaman dişim keser. Pırıl pırıl dereye Uzattı elindekini Belki eski kibrinden Kalma biraz halsizlik Belki bu ince suyun Cilveli alayişi Ekmek Dereye düşüverdi. Hem karnı aç Hem de avı nispet yaparmış gibi Su üstünde kıpırdanıyor Koştu o kuru ekmeğin Peşi sıra Şivekâr Bir süre öyle gittiler O da ne? Dere görünmez oldu Harap bir tahta perde girdi Ekmekle Şivekâr’ın arasına Genç kız gerilemedi Hem zaten vazgeçerse Ne yapacağı belli mi? Dönülecek bir yer Bilmiyor gitmezse ekmeğin ardı sıra. Suya girdi bulmak için ekmeğini Tahta perdeden öteye geçti. Aklı zorlayan bir yer o perdenin ötesi. Bir bahçe. Gerçekten buraya bahçe mi demeli? Ağaç, yaprak, meyve, kuş hepsi tamam Tastamam hepsi. Sanki biraz önce tamamlanmış gibi. Kokusu çiçeklerin Otların, çalıların kısa cümlecikleri Yukardan dua fısıldar gibi yüze değen esinti. İnsan bir resmin içine Bu kadar girebilir. Bu bahçede her şey hayran olunmak için Her şey kendine özen göstermiş Her şey kendine öyle bakıtıyor ki Şivekâr bir kuru ekmeğin peşi sıra buraya girdiğini Bir daha aklına hiç getirmedi Hangi garip kuşun rızkıydı ki o ekmek? Kim bilir nereye gitti? Şimdi artık bahçenin derinliği genç kızı cezbediyor Bu bahçe keşfe açık bir kalbi bekler gibi Yürüdükçe bahçeden bir şey siniyor kıza Şivekâr bahçeye tını salıyor adım attıkça Çok geçmeden gözlerinin önüne Ne diyelim? Resim içinde resim mi? Edebiyat burada bize yardım edemez. Bir çiçekle meşgul olan, kelebekle meşgul olan bir erkek Eskiler olsaydı betimleyeceklerdi Biz yeniler Alt dudağımızı ısırır Ve terleriz Şivekâr bizden biri Onun dilinden dökülen Bizim kelimelerimiz Saçma Ama başka ne sorulurdu ki? "in misin, cin misin?" Cevap verdi Hüsnü Yusuf: "ne inim, ne cinim" "ben de senin gibi bir beni âdemim"